Üç tembel arkadaş, bir başka kente gitmek üzere yola çıkarlar. Yolculuk sırasında içlerinden birinin aklına parlak bir fikir gelir…
Kentte dolaşırken, herkesin duyacağı şekilde; “Bu ülkenin Sırça Köşkü nerede?” diye sorarlar.
Halk Sırça Köşkün ne olduğunu merak eder. Üç kafadar, Sırça Köşk’süz kent mi, olur diyerek halkı inandırıp bir sırça köşk yaptırırlar.
Sırça köşkün ihtiyaçları giderek artar. Ü kafadar hazır yemeği gördüklerinden oradan ayrılmak istemezler ve bu arada dışarıda kalanlar da köşke girmeye başlar.
Sırça köşk giderleri halka yük olmaya başlar. Sırça Köşk’ün ihtiyaçları karşılanamayınca zora başvurur. Halkın yiyeceğini, içeceğini zorla alırlar. İtiraz edenleri sırça köşkün bodrumuna kapatırlar.
Köşktekiler kendilerine getirilen koyunların kellelerini halka dağıtırlar. Halk biri bakar ki kellelerin içinde beyni, dil, gözü de yoktur. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin olmayış sorduklarında; “Siz onları ziyan edersiniz.” cevabını alırlar. Bunun üzerine halktan biri;
“Böyle kelleye ihtiyacım yoktur!” diyerek kelleyi köşke fırlatır. Sırça Köşk’te bir delik açılır. Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi köşke fırlatınca, sağlamlığına inanılan sırça köşk tuzla buz olur...